30 Aralık 2010 Perşembe

Vazektomi nedir?

Vazektomi 

(erkeğe uygulanan cerrahi sterilizasyon) erkekte sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulması işlemidir.

Bu işlem sonrasında ejakülasyon esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından gebelik oluşmaz.

Bu yöntemle sperm “kanallarında” ciddi hasar oluştuğundan tüplerin eski haline getirilmesi çok zordur.

Erkek üreme sisteminin ana organı olan testislerin temel görevi gebelik için gerekli olan spermlerin üretilmesidir. Üretilen spermler vas deferens adı verilen kanallar tarafından taşınarak penis ucuna açılan ürethraya kadar ulaşır. Bu yolculuk sırasında prostat bezinden salgılanan sıvı içine karışarak orgazm sırasında penis dışına atılır. Orgazm sırasında erkekten boşalan sıvı testisler tarafından değil prostat bezi tarafından üretilir.
Spermin üretim yeri olan testislerden üretraya kadar taşınmasının önünde bulunan bir engel menide hiç sperm bulunmaması yani azospermi ile sonuçlanır. Obstrüktif yani tıkanma nedenli azospermi olarak adlandırılan bu durum erkek kısırlığının nedenlerinden birisidir ve tedavisi cerrahi olarak sperm aramayı takiben mikroenjeksiyondur. Bu tıkanıklığın istenmeyen gebelikleri engellemek amacıyla bilinçli olarak cerrahi yöntemler ile yapılması ise vazektomi olarak adlandırılır.
Erkekte tüplerin bağlanması olarak tanımlanan bu işlem geri dönüşümsüz bir doğum kontrol yöntemi olarak kabul edilir.

KİMLER İÇİN UYGUNDUR?
Günümüzde her yıl sadece Amerika Birleşik Devletlerinde yarım milyondan fazla erkek istenmeyen gebeliklerden korunmak için vazektomiyi tercih etmektedir. Tüm dünyada ise bugüne kadar yapılan toplam vazektomi sayısının 30 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Vazektominin önünde tıbbi bir engel olmamakla birlikte bazı bireyler bu işlem için daha uygun adaylardır.
- Ailesini tamamlamış, diğer doğum kontrol yöntemlerini gözden geçirmiş ve daha uygun bir yönteme karar verememiş çiftler
- Düzenli ve stabil bir ilişkisi olan ve kadın yaşının doğurganlığın sonlarına yaklaştığı çiftler
- İleride çocuk sahibi olmak istemediğinden emin olan orta yaşlı bekar/dul erkekler
- İstenmeyen gebeliklerden korunmada sorumluluk almak isteyen erkekler
İleride çocuk sahibi olma konusunda kesin kararını verememiş veya evliliği konusunda şüpheleri olan ve olası bir boşanma ve yeniden evlenme durumunda tekrar çocuk sahibi olma olasılığı olan erkekler diğer doğum kontrol yöntemlerinden birini tercih etmelidir.

AVANTAJLARI
Kalıcı ve ömür boyu süren bir doğum kontrol yöntemi olması en önemli avantajıdır. Ayrıca hamilelik korkusu olmadığından cinsellik daha keyifli ve verimli yaşanabilir.
İşlem sırasında bağlanan vas deferenslerin meni sıvısı üretimi ile hiçbir ilgisi olmadığından işlem sonrası erkeğin meni miktarı ve görünüşünde hiçbir değişiklik olmaz. Sperm ve hormon üretimi değişikliğe uğramadan devam ettiğinden cinsel istek, güç ve aktivitede herhangi bir değişiklik ortaya çıkmaz. Üretilen spermler vücut tarafından emilerek yok edilir.

DEZAVANTAJLARI
Kalıcı bir yöntemdir. İleride yeniden çocuk sahibi olmak istendiğinde kanalların ameliyat ile yeniden açılması her zaman başarılı olmayabilir. Bu gibi durumlarda cerrahi sperm arama ve mikroenjeksiyon uygulanması gerekir.

ETKİNLİĞİ

Vazektominin etkinliği teorik olarak %100 olmakla birlikte teorikte bu oran biraz daha düşüktür. Sperm hücresinin üretilmesi ile meniden dışarı atılması yaklaşık 72 gün alır. Bu nedenle vazektomi sonrası koruyuculuk hemen başlamaz. Koruyuculuğun tam olduğu yani menide sperm sayısının sıfıra düştüğü arka arkaya yapılan 2 sperm analizinde gösterilmelidir. İlk sperm tetkiki için genelde 16-18 hafta içinde 20 defa boşalma olması beklenmelidir. Çok nadir olarak spermin menide sıfırlanması daha yavaş olabilir ve 3-4 yıl kadar gerektirebilir. Bazı çok nadir durumlarda ise bağlanan ve kesilen kanallar yeniden birleşebilir ve üretilen sperm menide görülebilir.

İŞLEM NASIL YAPILIR?
Vezektomi işlemi lokal anestezi altında ve muayenehane şartlarında üroloji uzmanları tarafından yapılır. Oldukça kolay ve güvenli bir işlemdir. Testisler erkek vücudu dışında skrotum adı verilen torbaların içinde bulunur. Lokal anestezi yapılmasını takiben skrotum derisi üzerinde küçük bir kesi yapılarak vas deferensler bulunur, cilt dışına alınıp bağlandıktan sonra kısa bir parça kesilir ve kalan uçlar koter ile yakılarak tahrip edilir. İşlem yaklaşık 30 dakika sürer ve hastanede yatmayı ya da istirahati gerektirmez. Takip eden dönemde ağızdan ağrıkesici almayı gerektirecek şiddette ağrı olabilir.

RİSKLER VE KOMPLİKASYONLAR
Her cerrahi işlemde olduğu gibi vazektomi de bir takım komplikasyonların görülme riski vardır:
- Alerjik reaksiyon: Kullanılan anestezik ajana karşı alerji ve bunun sonucunda geçici bir kaşıntı olabilir.
- Kanama: İşlem sonrası kanama ve ödem olabilir. Skrotum mor ve şiş görünebilir. Bu durum geçici olup 4-5 gün içinde kendiliğinden kaybolur.
- Orşialji (kronik ağrı): Nadiren işlem sonrası biriken sıvı ve sperme bağlı olarak testislerde ağrı olabilir. Bu durum 6 ay içinde kendiliğinden kaybolur
- Hematom: Skrotum içine olan kanama durmaz ise kan pıhtılaşarak bir kitle oluşturabilir. Nadiren bu hematomun ikinci bir cerrahi işlem ile boşaltılması gerekebilir.
- Enfeksiyon: Nadiren antibiyotik tedavisi gerektiren enfeksiyonlar gelişebilir.
- Ağrı: İlk 24 saatten sonra ağrı kesici almayı gerektirecek şiddette ağrı nadiren görülür
- Cinsel isteksizlik ve güçlük: Çok nadiren görülen bu durum fiziksel değil psikolojiktir.

Geçmişte vazektomi sonrası prostat kanseri görülme riskinde hafif bir artış olabileceği ileri sürülürken en son yapılan çalışmalar vazektomi ile prostat kanseri arasında bir ilişki olmadığını göstermektedir .
UYARILAR
İleride çocuk isteği oluşması ihtimalini çok iyi gözden geçirin. Eşinizin de mutlaka onayını alın. Operasyon sonrasında koruyuculuk hemen başlamaz. Sperm incelemesinde azospermi oluşana kadar dek bir korunma yöntemi uygulamak gerekir.
Vazektomi sonrasında yeniden çocuk sahibi olma arzusunun ortaya çıkması:
Bu zor bir durumdur. İleri derecede hasar görmüş kanalları tekrar geçirgen hale getirme operasyonları başarı oranları değişen operasyonlardır. Başarı sağlanamazsa ve çocuk arzusu devam ederse testisten aspirasyon yoluyla sperm toplama yöntemlerine başvurmak gerekebilir.

Anareksia Nevroza

Genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirlenen bir bozukluktur. Toplumda ortaya çıkma sıklığı bilinmemekle birlikte eskiden sanıldığı gibi çok ender rastlanan bir rahatsızlık değildir. Anoreksia Nervozalı bireylerin yaklaşık %95' i kadındır. Ve bir kişinin kız kardeşinde bu tür bir bozukluk varsa o kişide aynı hastalık riski belirgin oranda artmaktadır. Bozukluk daha üst sosyoekonomik sınıflarda daha sıktır.

En temel belirti aşırı kilo alma korkusudur. Bu durum kişinin yiyecek konusunda neredeyse fobik olacak noktaya dek varmasına neden olabilir. Şişmanlama korkusunun yanı sıra beden imgesinde de bozulma vardır. Buna bağlı olarak bu kişiler çok zayıf ve ince olsalar bile kendilerini şişman bulabilirler. Vücut ağırlığını kontrol altında tutabilmek için iki yolu kullanırlar: Kişilerin bir bölümü yiyecek alımını ileri derecede kısıtlarlar. Zaten aldıkları çok az yiyeceğin de çok az kalorili yiyecekler olmasına dikkat ederler. Bu kişiler buna rağmen ağır egzersizler de yaparlar. Diğer gruptaki kişilerde yiyecek alımının ileri derecede azaldığı açlık dönemleri ile aşırı yeme dönemlerinin birbirini izlediği gözlenir. Bu gruptaki kişiler, aşırı yemeden sonra şişmanlayacakları korkusuyla boğazlarına parmaklarını bastırarak kusarlar. Sık sık bunu yapan kişilerin el sırtında deri sertleşmesi olabilir. Sık kusan kişilerde mide asidinin etkisiyle dişlerde bozukluklar, çürümeler olur.

Bu kişilerin yeme davranışlarında ve yiyeceklerle olan ilişkilerinde gariplikler gözlenebilir. Yiyecekleri saklayabilir, yemek yapmak için mutfakta saatlerce uğraşabilirler.

Anoreksia Nervoza' nın nedenleri günümüzde kesin olarak bilinmemektedir. Hastalığın oluşumu psikolojik, sosyolojik ve biyolojik olmak üzere üç boyutta ele alınabilir. Hastalığın ergenlikte ortaya çıktığı; bu dönemin cinsel ve sosyal çatışmalarla yüklü oluşu dikkate alınacak olursa; cinsel ve sosyal çatışmalarla başa çıkma konusundaki yetersizliklerin yiyeceklerden fobik kaçınma şeklinde ortaya çıkması öne sürülebilir.

Aşağıdakilerin varlığı halinde bu rahatsızlıktan bahsedilmektedir. 


1-Bulunduğu yas grubu ve boy uzunluğu acısından normal kabul edilen en az kilo ya da bu ağırlığın üzerindeki bir kiloyu kendisi için uygun bulmayıp,kabul etmeme.

2-Yas ve boy göz önüne alındığında beklenenden daha düşük bir kilosu olmasına rağmen kilo almak veya şişmanlamaktan aşırı derecede korkma.

3-Kişinin kilosu ya da vücut şeklini algılayışında bozukluk vardır. Kişinin kendini değerlendirişinde kilo ya da vücut seklinin ,olağandan çok daha fazla ve anlamsız ölçüde bir yer kaplaması veya o anki kilosunun düşük olmasının öneminin farkına varmama.

4-Bayanlarda birbirini izlemesi gereken en az 3 adet döneminin olmaması

Bu rahatsızlığın kısıtlı ( bu durum yaşanırken kişide bir anda "patlayıncaya dek" yeme ya da kendini kusmaya ya da lavman- idrar söktürücüler ile yediklerini çıkarma davranışının olmadığı) tip ya da bu sayılan davranışların olduğu tiksinircesine yeme/ çıkartma tipi olarak 2 şekli vardır.

Hastaların çoğunun düşünce içeriği yemek ile ilişkilidir. Kimileri kalan, artan, yiyemedikleri yiyecekleri bırakamayıp, biriktirir, bazıları da hiç yapamayacağı yemek tariflerini edinmeye çalışabilir. Topluluk içinde yemek yeme konusunda isteksiz davranabilirler. Başlangıç ta çevrelerinden ilgi ve beğeni görmek için , kendileri üzerinde kontrol sağladıklarını görmek amacıyla alınan besinleri kısıtlamaya başlarlar. Eski kilolarına ya da çevrelerinde görünüm olarak beğeni kazanan kişilerin kilosuna inmek için hedef belirler. Kendileri gün içinde farklı zamanlarda tekrar tekrar tartar
Tıkınırcasına yeme-çıkartma tipine ait grubun alkol-madde kötüye kullanımı, daha çok duygusal durumda dalgalanmalar ve cinsel aktivitelere sahip olup, dürtülerini kontrollerinin daha zor olduğu gözlenmiştir.

Kişiler kilo kayıplarını arttırmak için fiziksel egzersizler yapar ya da yorucu fiziksel uğraşılar içine girerler. Öyle ki kişi daha çok enerji harcayıp, kilo verebilmek için oturmayıp, ayakta durmayı yeğleyebilir ya da durduğu yerde el ve ayaklarını hareket ettirebilir. Kişinin toplumsal ilişkileri azalabilir. Sadece is, fiziksel egzersiz ve kilo düşünceleri ile ilgilidir. Bir deri bir kemik kalsa bile kilolu olduğu düşüncesindedir. Kişiler kendilerine listeler hazırlayarak kendilerine yasakladıkları yiyecekleri belirterek, bunları yemeyeceklerine yeminler ederler. Yarim kilo bile almaları onları zayıflıktan şişmanlığa geçtikleri seklinde düşündürür. Uzun sure bir konuya dikkatlerini veremezler . Kendilerine güvensizlik yoğun bir şekilde kendini hissettirmektedir. Gitgide sosyal çevrelerini kısıtlarlar.

Çocuk gelişiminin erken evrelerinde, anne-çocuk iletişiminde çocuğun kendi başına,özgür davranışları üzerine yapılan müdahalelerin önemine dikkat çekilmektedir.

Anoreksia başlangıcı sonrasında genellikle obsesif- kompulsif davranışlar başlayabilir. Özellikle temizlik saplantıları ( ev temizliğine yönelik aşırı aktiviteler gibi) ve ders çalışma ile ilgili saplantılara rastlanabilir. Cinsel gelişimlerinde sorun olduğu gibi , cinsel isteksizlik ve diğer cinsel sorunlar da beraberindedir.

Bu kişilerde hastalığın yol açtığı vücutsal değişimler: 


Hastalarda kansızlık, vücut su- tuz dengesinin bozulması, kanda kolesterol ve üre düzeylerinin artışı, karaciğer enzimlerinin yükselmesi, tiroid bezi hormonlarının düşmesi, kadınlarda ostrojen dediğimiz kadınlık hormonu ,erkeklerde testesteron denen erkeklik hormonu düzeylerinde düşme sonucu cinsel işlevlerde azalma, kalp atımında azalma ve düzensizlikler, beyin boşluklarının beyin dokusuna oranla kapladığı hacmin artışı oluşabilmektedir.

Kimlerde görülmektedir: 

Bu rahatsızlık düzenli ve bol çeşitli yemek yeme olanaklarının olup, göze hoş görünmenin zayıf bir vücut yapısı ile paralel düşünüldüğü bati toplumlarında, kentsel alanlarda daha çok gözlenmektedir. Hastaların % 90-95 i kadındır. Anoreksia nervosa genç kızlarda % 0,5 oranında saptanmakta, genellikle 12-25 yas arasında rastlanmaktadır.

Son yıllarda yurt dışında yapılan çalışmalara göre hastalığın yüz bin kişide 15-20 arasında görüldüğü saptanmıştır.

Rahatsızlığın oluşumunda etkili risk faktörleri: 


- Yaşanılan sosyo-kültürel çevrenin etkisi ile zayıflığın kesin güzellik ölçütü olması durumu yaygınlaştırmaktadır. Bazı mesleki alanlar ( hosteslik, modellik, dans ve müzikle uğraşanlarda) bu yüzden özellikle risk altındadır.

-Bu rahatsızlığı olanların ailelerinde depresyon, alkolizm, şişmanlık ve gene bir yeme bozukluğuna daha çok rastlanmaktadır. Bu kişilerin annelerinin daha çok diyet yapıp,yeme bozukluğunun olduğu, sürekli diyet yapma düşünceleri ile haşır nesir oldukları, kızlarının da diyetleri konusunda yoğun düşünceler içinde olabildikleri gözlenmiştir.

- Aile yapıları itibariyle, bağımsız hareket serbestisinin verilmediği ve aile işleyişi açısından yeterli keyif alınmayan doyum sağlanamayan ilişkilerin varlığı.

-Öncesinde var olan aşırı şişman beden yapısı

-Çocukluk cağı başlangıçlı diabet ( seker hastalığı) varlığı

- Geçmişte yaşanan cinsel, fiziksel tacizler.

Rahatsızlıktaki kişisel düşünce yapıları:

- Kişisel açıdan kendilerini yardıma muhtaç ama yardim edilemez görürler

- Kendi ve çevreleri üzerindeki denetimi kaybetme korkuları vardır.

- Aşırı bir şekilde başkalarının görüşlerine bağımlı olarak özgüvenlerini koruyabilen, onların yeterli ya da olumlu desteği olmadığında kendilerini bir hiç olarak görürler

- Bir şey ya tam olmalı ya da hiç olmamalı seklinde bir düşünce yapısı olan kişilerdir.

Hastalığın seyri: 

Hastaların yarısının ilerleyen donemde iyileştiği, dörtte bir oranında hastanın kısmen iyileştiği, ancak bir miktar yakınmalarının sürdüğü belirlenmiştir. Hastalık sonucu olum oranının % 5 civarında olduğu gözlenmiştir.

Hastalığın gidisine olumsuz etki yapan faktörler: 


-Ailede aşırı geçimsizlik, tartışmalı ortam

-bulimianın hastalığa eslik etmesi

-Kusma, dışkılamayı arttırıcı ilaç kullanımları

-Obsesif-kompulsif, histerik, depresif, nörotik davranış yapıları, zeminde bulunan psikiyatrik sorunlar nedeniyle, kişide vücutsal yakınmaların fazlaca gündeme gelmesi (gastrit, kolit vb.)

-Hastalığı inkar eden davranışlar içine girilmesi.

Hastalığın gidisini olumlu etkileyen etmenler arasında ise erken başlangıç yaşı, hastalığı kabul etmek ve kendine güvenen bir kişilik yapısının bulunması sayılmaktadır.

Tedavi: 
Anoreksia Nervozalı hastaların tedavisi çoğu kez güçlüklerle doludur. Hastaların çoğunda, hastalık birkaç yıl önce başlamıştır. Tedaviye katılmak ve tedavi planları için isteksizdirler. Bu sebeple genellikle çocuklarının bu durumundan üzüntü ve endişe duyan anne babaları tarafından doktora getirilirler. Tedavide bireysel psikoterapi, grup ve aile terapisi, ilaç tedavisi gibi yöntemler kullanılabilir

Psikoterapide hastanın kendi duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi, yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların düzeltilmesi, özgüvenin oluşturulması, kişilerarası sorunların belirlenip, çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.Tedavide davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapisi kullanılabilir.

Anksiyete

1-Anksiyete (bunaltı), hemen hemen her insan tarafından yaşanan bir duygudur.
Asıl amacı, yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamaktır. Ancak bir yere kadar sağlıklı olan bu duygunun yaşanması, bir noktadan sonra kişinin yaşamını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz olarak etkilemeye başlar. Bunaltı duygusu, olaylara içerdikleri tehlikelerle orantısız, uygunsuz ve abartılmış yanıtlar verilmesine neden olur.

Bunaltı, çeşitli bedensel ve ruhsal belirtilerle kendini gösterir. Başlıca bedensel belirtiler arasında çarpıntı, kalp hızında artma, tansiyon yükselmesi veya düşmesi, yüz kızarması, nefes darlığı, yorgunluk hissi ve çabuk yorulma, titreme, karın ağrısı, bulantı-kusma, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, terleme ve ateş basması sayılabilir. Sıklıkla gözlenen ruhsal belirtiler ise, kontrolünü yitirme, aklını yitirme ve ölüm korkusudur. Tüm bu belirtiler, kişide endişe, dehşet, tedirginlik, gerginlik, sinirlilik ve çaresizlik gibi duyguların yaşanmasına neden olur.

Bunaltı, kalıtımsal, biyokimyasal, çevresel, kişisel etmenlerle ortaya çıkabildiği gibi,
çeşitli hastalıklar ve kullanılan bazı ilaçlara bağlı olarak da oluşabilir.

Bunaltı en sık gözlenen ruhsal belirtilerdendir. Fobiler, panik bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk gibi çeşitli tipleri mevcuttur. Bunların arasında en sık karşılaşılanı fobiler, yani korkulardır.

Fobi, gerçekte tehlikeli olmayan bir nesne, etkinlik veya durumdan dolayı kişide sıkıntı yaratan ve mantıksız olan bir korku duyulması durumudur. Kişiler, kedi, köpek, böcek gibi hayvanlardan kan görmekten, yaralanma veya sakatlanmadan, doktor veya diş hekiminden, kapalı yerlerde kalmaktan, yükseklikten veya uçağa binmekten aşırı derecede korkabilirler. Bu tür durumlar, özgül fobi, yani belli bir nedeni olan aşırı korku olarak adlandırılır.

Kişinin, sosyal ortamlarda veya beceri gerektiren etkinliklerin yapılması söz konusu olduğunda, utanç duyacağı durumlara düşecek davranışlar yapabileceği korkusuyla bu tür ortamlara girmekten çekinmesi ise, sosyal fobi olarak adlandırılır. Kişiler az tanıdıkları insanların önünde konuşmaktan, yemek yemekten, toplantılarda söz almaktan kaçınmaya başlarlar.

Panik atak; aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Hastalarımızın çoğu zaman 'kriz' adını verdiği bu nöbetlere biz PANİK ATAĞI diyoruz.



2 . Panik bozukluğu; 



Tekrarlayan, beklenmedik Panik Atakları ve
Ataklar arasındaki zamanlarda başka
Panik Ataklarının da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma yada
Ataklara ve olası kötü sonuçlara karşı önlem olarak ( işe gtimeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek yada içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su ,alkol, çeşitli yiyecekler taşima gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır.
Panik atak geçirme endişesi, kişinin sosyal, mesleki ve ailevi yaşantısını önemli ölçüde etkileyebilir. Dışarı yalnız çıkmak istemeyebilir. Toplu taşıma araçlarına binmekten kaçınır. Kalabalık yerlerde bulunmak, kapalı yerlere girmek yoğun bir endişe yaratır. Kendisini emniyette ve rahat hissetmek için ilaç, kolonya, şeker gibi nesneleri yanında taşıyabilir.



3 . Obsesif-kompulsif bozukluk 



Obsesif-kompulsif bozukluk yada toplumdaki yaygın adıyla " titizlik hastalığı", kişiyi rahatsız edici gelen, bir türlü akıldan çıkmayan, tekrarlayıcı dürtü yada düşüncelerin varlığı ( obsesyon, yani saplantı ) ve kişi bu saplantılarından kurtulabilmek için geliştirdiği davranışlardan(komplsiyon, yani zorlantı) oluşur. Örneğin zihinden uzaklaştırılamayan ''hastalık bulaşacağı saplantısı''na karşı geliştirilmiş olan sürekli yıkanma ve temizlenme davranışı bunun en sıkveyaygın şeklidir. Cinsel saplantılar, zarar verme ya da zarar görme saplantıları, dini saplantılar ve bunlardan kurtulabilmeye yönelik geliştirilen sayı sayma, tekrarlama, kapıyı veya ocağı kapattıktan sonra defalarca kontrol etme gibi kişiyi zorlayan davranışlarla da sıkça karşılaşılmaktadır. Bu hastalıkların kesin nedeni henüz yeterince bilinmemekle birlikte, tedavisi konusunda önemli ve yüz güldürücü gelişmeler vardır. Psikoterapi ve ilaç tedavisi yararlı olmaktadır.


4 . Öneriler 


Yanlız olmadığınızı unutmayın ...
Bu broşür, sizi bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Sizde de benzer sorunların olduğunu düşünüyorsanız, bir doktora başvurunuz ve kendi başınıza herhangi bir ilaç tedavisine başlamayınız.

Bulimia Nervosa: Asabi Oburluk

Aşırı ölçüde , adeta " aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya dek" krizler halinde tekrarlayan yemek yeme nöbetlerinin olduğu bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki iki belirti bu duruma eslik etmektedir.

1-Belirli bir sure içinde , benzer durumdaki pek çok kişinin yiyebileceği besin miktarının çok daha fazlasının tüketilmesi

2- Bu durum yaşanırken yemek yeme üzerine kişide kontrolün kaybı hissi olur (yemeği sonlandıramayacağı , miktarında aşırıya kaçıp, kontrol sağlayamayacağı hissi).



Kişi kilo almamak için isteyerek kusma, dışkılamayı arttırıcı ya da idrar sokturucu ,yan etki olarak zayıflama yapabilecek ilaçları kullanır. Yemek yemeyi kendine yasaklayıcı tutumlar ya da normalden daha çok fiziksel aktivite ya da yoğun kültür fizik hareketleri gibi uygun olmayan telafi edici, kompanse edici davranışlar içine girer.

Tıkınırcasına yemek yeme ve uygun olmayan telafi davranışları en az 3 ay sure ile en az haftada 2 kez görülmektedir.Kişinin kendine bakışında vücut sekli ve kilosu önemli bir yer işgal edip, sahip olunan özellikler normalden çok daha fazla etkili olmaktadır.

Rahatsızlığın 2 tipi vardır. Birincisinde düzenli olarak kusma
, idrar sokturucu ve dışkılamayı arttırıcı ilaçlar kullanılmaktadır. İkinci şekilde ise kişide bunun yerine yemek yememe ya da anormal derecede fiziksel aktivite ya da vücut egzersizleri gibi alınan kalorileri telafi edici davranışlar görülmektedir. 

Patlarcasına yeme süreçleri çoğunlukla 2 saatten kısa sure içinde olmaktadır. Bu arada daha çok karbonhidrat içeriği fazla olan tatlılar, pastalar gibi kalorice zengin besinler tüketilmektedir. Kişiler bu davranışlarını gizlemeye çalışır ve bu davranışlarını kıyıda, köşede sergilerler. Bu yeme davranışları planlı olabileceği gibi, aniden bir anda da başlayabilir. Yeme davranışı çok hızlıdır. Bu durum çevresel stres etkenleri ile tetiklenir. Atıştırma atakları alışılan aralıklarda ya da öfke, gerilim, yalnızlık ya da depresif duygulanımın olduğu dönemlerde tetiklenebilir. Yemek yenirken geçici bir sure gerilim duserse de sonrasında bunu cokkunluk ve pişmanlık düşünceleri izler. Ya kendisi kusar ya da kusmaya veya dışkılamaya yardımcı olabilecek ilaçlara yönelir.

Bu kişilerde ilerleyen dönemlerde alkol-madde bozuklukları , depresif durumlar görülebilmektedir. Bu kişilerin daha çok kişilik bozukluklarına sahip olduğu ( daha çok sınırda kişilik bozukluğu) gözlenmiştir.

Toplumda kadınlar arasında % 1-3 oranında görülmekte, daha çok erişkinliğe geçiş döneminde başlamaktadır. Ailelerinde de bu rahatsızlığa ya da madde kötüye kullanımı ya da depresif rahatsızlıklara daha yüksek oranda rastlanmaktadır.

Bulimia çoklukla önceden şişman olan kişilerde görülse de madde kullanımı ya da anoreksiayi takiben de gelişebilmektedir. Kişinin vücuduna yönelik olumsuz değerlendirmeleri anoreksiaya göre daha fazladır. Bazı durumlarda kişi yiyecek maddeleri çalar ya da para çalarak gıda maddelerini bu amaçla elde etmeye çalışır.

Depresyon genellikle hastalığa eşlik eder. Bu kişilerde madde kullanımları özellikle yoğun alkol kullanımı da görülebilmektedir. Kadınlarda çoğunlukla adet düzensizlikleri oluşmakta, bazı hastalarda tansiyon düşüklüğü ve kalp atım sayısında azalmaya rastlanmaktadır.

Kusmalar nedeniyle hastanın su-tuz dengesi bozulabilir. Yemek borusu hasarları, tükürük bezlerinde büyüme ve diş çürümeleri görülebilir.

Tedavi: 

Hastalarda ilaç tedavisi yanında psikoterapi de etkilidir. Psikoterapide hedeflenenler anoreksiada bahsedilenler gibidir.

Borderline kişilik

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile birlikte ,genç erişkinlik döneminde başlayan , kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlıklar ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durumdur.

1-Gerçek ya da varsayılabilecek , olası bir terk edilmeyi önlemek için çılgınca çaba harcamak.

2-Karsısındakileri aşırı büyütüp, göklere çıkarma ve aşırı değersizleştirip, gözden düşürerek, yerin dibine sokma gibi başkalarına aşırı değer.değersizlik verme ile giden tutarsız ilişkiler

3-Kimlik karmaşası denilen kendini algılayışında, arkadaşlık, cinsel durum ya da önem verilen kültürel- ahlaki değer anlayışında değişkenlikler

4-Kendine zarar verme olasılığı fazla olan ,2 ya da daha çok durumda sonunu düşünmeden, aniden yapılan eylemler (aniden çok para harcama, madde kullanımı,hızlı ve tehlikeli araç kullanma, birden aşırı yemek yeme, önceden düşünülmeyen uygunsuz cinsel davranışlar) .

5-Tekrarlayan bir şekilde intihar girişimleri, intihar tehditleri, kendi kendine zarar verme (bıçak,jilet vs. ile kendi cildini kesme, sigara ile yakma, kafasını , yumruğunu sert yerlere vurma gibi)

6-Duygu durumunda aşırı tepkililiğe bağlı olarak sürekli duygusal değişkenlik hali (saatler içinde değişen surelerde birbirini izleyen öfkelilik, üzüntü, kaygı, sevinç dönemleri)

7-Kişinin kendisini sürekli olarak boşlukta hissetmesi .

8-Öfkeye hakim olamama (kavga etme, yüksek sesle hakaret,çiğlik atma eşya kırma gibi).

9-Stresle ilişkili gelip geçici kendine kötülük yapılacağı düşünceleri ya da dissosiyatif belirtiler

Rahatsızlığın asal özelliği karşılıklı birebir ilişkilerde , kendilik algısı (kendine bakış , kendini kabul ediş ve kendini sergileyiş) ve duygulanımda tutarsızlık ile ilişkileri etkileyebilen ani hesapsız davranışlardır.

Bu kişilerde sürekli bir ayrılık ve reddedilme fikri yaşandığı için bu gibi bir durumun izlenimi edinildiğinde duygulanım, kendilik hissi ve davranışlarda önemli farklılıklar yaşanır.Ayrılık ya da planlananların oluşmaması durumlarında yoğun öfke ve diğer belirtiler yaşanır. Yalnız baslarına olmaya dayanamaz ve birilerinin varlığına gereksinim duyarlar. Bu yalnızlığı önlemek için intihara yeltenebilirler.

Birebir ilişkilerinde özellikle karsı cinsten kişilere sürekli bağlanma, onları bir eski yunan tanrı ya da tanrıçaları gibi görüp yüceltirler. İlişkilerine çok büyük iddia ve hedeflerle baslar, gerektiğinden fazla özel hayatlarını paylaşır, karşılığında aynisini beklediklerinden duş kırıklığına uğrarlar.Bu kez onları daha önce oturttukları tahtlarından indirip gözlerinden düşürürler. Bu nedenle arkadaşlıkları gelip geçici ve fırtınalı bir seyir izler.

Hedefleri, inandıkları değerler, arkadaş yapıları, cinsel eğilimleri, benimsedikleri görüşler ,mesleki heves ve amaçları değişkendir.

Devamlı olarak kendilerini boşlukta hissettikleri için uğraşıp, oyalanacak bir şeyler arıyor gibidirler. Karsı taraftan beklediklerini bulamadıklarında öfkelerini sergiler, sonrasında bundan dolayı suçluluk, pişmanlık, utanç duyguları yasar ve kendilerini değersiz , zayıf, kotu hissederler.

Bu kişiler için" insanin kendi kendine ettiğini 7 mahalleli etmez "sözü çok uygun düşer.Kendilerine maddi ve manevi acıdan zarar verir, başladıklarını bitiremezler, "yüzüp kuyruğuna gelseler bile".

Yoğun stresli dönemlerde halusinasyon dediğimiz varolmayan ses,görüntü vs. gibi algılar,kendi vücuduna ve çevreye yabancılaşma görülebilmektedir.

Kendileri yada çevreye yabancılaşma yasayabilirler. Kişisel ilişkilerinden ziyade kendilerini terletmeyeceklerini ve gerekli karşılığı alabileceklerini düşündükleri sanal şeyler, cansız nesneler, ya da hayvanlar üzerinden doyum sağlamaya çalışıp, kendilerine güvenli bir liman oluşturabilirler.

Eğitim ve evlilik hayatları fırtınalı bir denizde filikayla yolculuk gibidir. Ayrılık,boşanma ve tekrar bir araya gelmeler görülebilir.

Eşlik eden bozukluklar: 


-Depresyon ve distimi
-Alkol-madde kullanım bozuklukları
-Yeme bozuklukları
-Travma sonrası stres bozukluğu
-Dissosiyatif kimlik bozukluğu
-Diğer kişilik boz.

Toplumda görülme oranı: 

Genel nüfus içinde % 2-3 oranında görülmektedir. Araştırmalara göre hastanede yatanlar arasında %19 ; ayaktan tedaviyi sürdürenler arasında % 11 oranında olduğu gözlenmiştir.

Rahatsızlığın cinsiyet- kalıtım özellikleri : 

Toplum geneli ile karşılaştırıldığında rahatsızlık gösterenlerin 1. derece yakınlarında beş kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır.Ailede madde bağımlılığı ,antisosyal k.b. ve depresif bozukluklara karsı da daha yüksek bir risk vardır.

Rahatsızlığın oluş sebepleri: 

Rahatsızlıktaki merkezi serotonin işlevindeki azalmanın öfkeli ve dürtüsel davranışlarla ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

Bir başka görüşe göre de çocuk gelişmesinde 1,5-2,5 yas arası donemde çocuğun ayrılma ve kendi basına davranışlar sergileyebilme çabalarına annelerinden gelen cezalandırıcı tavırların şiddetli ayrılık korkularına yol açtığı öne sürülmüştür.

Gene benzer bir görüşe göre çocuk- ebeveyn ilişkisinin erken dönemlerindeki bozukluklar ( çocuğun yeterli dikkate alınmayıp, hislerini ve davranışlarını gözardı etmek çocukta uygun, olumlu ve sabit bir benlik hissi oluşmasını önleyecek ,sürekli desteğe gereksinim duyacaktır. Ailede duygusal paylaşımın olmaması , aile içi yoğun çatışmalar, küçük yaslarda ana-baba kaybı, ayrılığı, çocuğun yasadığı fiziksel ve cinsel tacizler rahatsızlığa eğilim oluşturur.

Ailesel özellikleri: 


Bu kişilerin ailelerinde erken donemde ebeveyn kaybı,travma tik ayrılmalar ya da her ikisi yüksek oranda bulunmaktadır.
Genellikle her iki ebeveynde de belirgin bir şekilde psikiyatrik sorun vardır. Annelerde karasızlık ve depresyon gözlenirken;babalar ya meydanda yoktur ya da karakter itibariyle yoktur yada bozuktur.
Aileler saldırgan davranışlar, alkolizm, fiziksel ya da cinsel tacizler (ki bunlar hastaya da uygulanmıştır) nedeniyle yıpranmış veya parçalanmıştır. Rahatsızlık boşanmış ya da evlatlık verilmiş ailelerde daha fazla saptanmıştır.

Hastalığın sureci: 

Rahatsızlık gençlik donemi öncesinde konuya dikkat verememe, öğrenme güçlükleri ve toplumsal çekilme, sosyal ortamlardan soğukluk ile kendini göstermektedir. Gençlik döneminde tüm yakınmalar başlamakta, yari sayıda vaka ise 40'larından sonra düzenli bir cevre ve is hayatına kavuşabilmektedir. Bununla birlikte çoğu eğitimini tamamlayamamakta, islerini kaybedip, evliliklerini ya da birlikteliklerini sürdürememektedir.
Rahatsızlıkta intihar tehditleri önemsenmelidir. Bu grup hastalarda % 8-10 oranında intihar sonucu olum görülmektedir.

Tedavi: 

Bu kişilerin uzun sureli bireysel psikoterapiden faydalanırlar Bireysel terapide bilişsel- davranışçı terapi yanında duygulanım dalgalanmaları ve ani dürtüsel davranışlar için ilaç tedavileri uygulanabilmekte, intihar eğiliminin olduğu yoğun gerilim dönemlerinde kısa sureli hastanede yataklı tedavi uygun olmaktadır. Kişiler grup terapisinden faydalanabilmektedirler.

Rahim Kokan Erkekler

Son yıllarda cinsel işlev bozuklukları nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuran erkekler arasında özellikle "Rahim Kokan Erkekler" adı verilen erkekler dikkat çekmeye başladı. İşte karşınızda sürekli yetersizlik, gerginlik, suçluluk duyguları yaşayan ve bunlara tepki olarak kolay sinirlenme ve huzursuzluk geliştiren "Rahim Kokan Erkekler" konusunda çok çarpıcı başlıklar:

Dr. Cem Keçe
Kaynak: Sağlık ve Yaşam Dergisi

Fiziksel bir problemi olmadığı halde cinsel işlev problemi yaşayan erkeklerin sayısı gün geçtikçe artıyor ve bu erkeklerin cinsel sorunlarının ortaya çıkmasında anneleriyle aralarındaki güçlü bağlar etken olabiliyor. Anne ve oğul arasındaki güçlü bağın bilinçli olarak değil bilinçdışı süreçlerde yaşandığını görüyoruz. 3-6 yaş döneminde, bir erkek çocuk için özellikle annesi büyük önem taşır. Ortalama üç yaşına kadar çocuk anneye bağımlıdır. Üç yaştan itibaren çocuk yavaş yavaş anneden ayrılarak birey olmaya başlar. Ancak bu süreçte çocuğun ayrılmasında annenin verdiği tepki de önemli. Anne ne kadar doyurucu bir anne olursa olsun, eğer bebeğinden ayrılmaya hazır değilse ve bebeğin kendinden uzaklaşıp kendi dışındaki dünyayla tanışmasını engelleyen bir tavır sergiliyorsa gene anne bağımlılığı oluşabiliyor. Böyle anneler "yapamazsın, edemezsin, beceremezsin" diyerek çocuğun becerilerinin gelişimini köstekliyorlar. Ayrıca doğduğundan beri tek doyum nesnesi olan annesine bağlılığı bu dönemde farklı bir boyut kazanır.

Bu dönemde erkek çocuk cinsel kimliğinin temellerini atmak için annesine tek başına sahip olmak ister, annesine ödipal bağ adını verdiğimiz yeni ve güçlü bir bağla yeniden bağlanır ve bu süreçte babasının varlığını bir engel olarak algılayabilir. Babasını kendisine bir rakip olarak görür, ondan nefret edebilir, hatta yok olmasını isteyebilir. Diğer yandan annesine beslediği sevgiden dolayı kendisini suçlu hisseder. Bu gizli isteklerini babasının sezdiğini sanır ve bundan ötürü babası tarafından cezalandırılmaktan korkar, penisini kaybetme yani hadım edilme endişesine kapılır. Erkek çocuktaki bu iç çatışmaya Freud, "Ödipus kompleksi" demiştir. Ödipus kompleksi çocuksu cinselliğin son aşamasıdır. Çocuk, kendisini babasıyla karşılaştırır, onun kendisinden güçlü olduğunu fark eder ve babasıyla uzlaşarak annesine beslediği ödipal bağdan kurtulur ve anneden vazgeçer, Ödipus kompleksini yaratan cinsel ve saldırgan içgüdülerini bastırır, annesine olan ilgisini saf bir sevgi ve şefkat haline dönüştürür. Bunun için gerekli gücü, çocuk, özdeşimlerle içine aktardığı babasının yasalarından alır. Erkek çocuk artık annesinin seçtiği erkek gibi, yani babası gibi bir erkek olmak ister, babasıyla özdeşleşir.

Ödipus kompleksinin sağlıklı bir çözüme ulaşabilmesi için anne ve baba arasında güvene, sevgiye ve saygıya dayalı dengeli bir birlikteliğin olması gerekir. Ne yazık ki bizim toplumumuzda erkek çocukların yaşadıkları bu süreç anne ve babalar tarafında yanlış değerlendirilmektedir. Çoğu zaman anneler, erkek çocuklarının kendilerine olan düşkünlüklerini babaya karşı koz olarak kullanarak bu yakınlığı abartmakta ve babayı bu sürecin dışında tutmaktadırlar. Babalar da oğulları ile ya çok otoriter ya da vurdumduymaz bir ilişki sürdürmektedirler. Bu durum karşısında çocuk baba ile sağlıklı özdeşim kuramamakta veya baba yerine anne ile özdeşim kurmakta veya Ödipus kompleksiyle ilintili duygularını bilinçdışında biriktirmektedir. Ödipal dönemi geçen bir erkek çocuk ergenliğinde bu süreçle tekrar karşılaşır. Bu sürecin oluşum mekanizması, diğer bir deyişle psikodinamik açıklaması ise, bu hastaların bilinçdışı nefis düzeyindeki ilkel güdülerini yeterli bir süperego (vicdan) denetimine alamadıkları, bu nedenle dış dünyaya uyamadıkları ve oldukça güç olaylar ve psikolojik uyarılar karşısında onlarla sağlıklı bir savaşıma girmek yerine, geriye çekilip bir cinsel sorunlara sığındıkları biçimindedir. Hastalardaki psikolojik enerji cinsel işlev bozukluklarının belirtilere dönüşmüş ve böylece hastalık tablosu ortaya çıkmıştır. Örneğin erkek sertleşme sorunu yaşar fakat bu sertleşme sorununu açıklayan hiçbir bedensel bozukluğu ortaya konamaz.

Ödipus kompleksinin sağlıklı çözümlenmediği erkeklere "rahim kokan erkekler" denir ve mecazi olarak üzerlerine annelerinin kokusu sinmiş bu erkekler cinsel olarak aktif hale geldiklerinde sorun yaşamaya başlarlar. Bu sorunlar eşi ile yaşadığı cinsellikten dolayı cezalandırılacakları düşüncesiyle en sık erken boşalma, ereksiyon olamama (empotans) ve cinsel isteksizlik şeklinde kendini gösteren sorunlardır. Rahim kokan erkeklerin duygularında dengesizlikler ön plandadır, nefret ve sevgi, dostluk ve düşmanlık gibi birbirinin karşıtı olan duyguların aşırı biçimlerde yansıtıldığı ve bu duyguların sık sık birbirleriyle yer değiştirdikleri görülür.

"Kaynanam yüzünden boşandım"

Ödipal çatışmayı sağlıklı çözümleyemeyen erkeklerin evliliklerinde cinsel problemlerin yanı sıra evlilik problemleri de artıyor. Annesinin nefesini ensesinde hisseden, her an onun kontrolü altında olan, onun yemeklerinin dünyanın en iyi yemekleri olduğuna ve annesinin her şeyin en doğrusunu bildiğine inanarak büyüyen bir erkek çocuk, bir gün gelip sevdiği kadınla aynı evi, aynı hayatı paylaşmaya başlayınca, bir taraftan bağımsızlaşma savaşı verirken bir yandan da annesinin özelliklerini karısında aramaya başlar.

Freud'un dediği gibi "Gerçek kadınını bulan erkek annesini bulmuş demektir." Yani annesinin özelliklerine en yakın olan kadın, erkek için hayatının kadını olmaya hak kazanmıştır. Anneler içinse bu süreç oğullarının başka bir kadın tarafından ellerinden alınacağı bir süreçtir ve bu süreç gelin ve kaynana arasında bilinçdışı bir savaşı getirir. Kayınvalidelerle oğullarının kontrolünü kaybetmemek için yoğun olarak müdahaleler başlar. Bu evliliklerde kişiler kendilerini bağımsızlaştıramamaktadır, ne erkek ne de kadın aidiyet duygusunu oluşturamamaktadır. Aidiyet duygusunu erkek annesinde bulurken kadın kendini eşe karşı kızgınlık, öfke, saygı ve sevgi eksikliği, yıpranan güven duyguları içinde bulur. İletişim boyutundaki bu kopmalar onarılamazsa sonunda "kaynanam yüzünden boşandım" durumu ortaya çıkabilir.

Peki, bu tür bir ilişki karşısında nasıl bir yol izlemelidir?

Rahim kokan bir erkekle birlikte olan bir kadın asla kayınvalidesiyle rekabete kalkışmamalıdır, yapılacak en iyi hareket annesiyle arkadaş olmaya ve işbirliği yapmaya çalışmaktır.

Eşle açıkça konuşmak, bu konuşmaların kavgaya dönüşmesine izin vermemek, sevgi ve saygıya dayalı bir ilişkide eşlerin birbirlerini eğitebilmeleri çok önemlidir. Çünkü erkeğe annesiyle olan bağımlılık düzeyindeki ilişkisinin eşini incittiğini uygun bir dille anlatmak ve aynı zamanda oğlu üzerindeki hâkimiyeti kaybetmekten korkan kayınvalideye de oğluyla olan ilişkisine gelininin zarar vermeyeceğini davranışlarla göstermek kolay değildir.

Ayrıca aile düzenine bir sınır çizilmelidir, annesini yalnız bırakmamak için çabalayan bir erkeğe, artık başka bir ailesi olduğu, bu nedenle kendi evinde eşiyle birlikte daha çok zaman geçirmesi gerektiği hatırlatılmalı ve ona annesiyle olan ilişkisini sınırlı tutmaya yönelik destek olunmalıdır.

Kilo Vermenin Sağlıklı Yolları!

Başarılı ve rahat kilo vermede, tokluk hissini sağlamak çok önemlidir. Bazı detaylara dikkat ederseniz, kilo vermeniz kolaylaşacaktır.

Tuzlu yiyecekler:
 

Aşırı tuzlu yiyecekleri kesin. Unutmayın ki, ekstra tuzu çözmek için vücudunuz su tutar. Yemeğinize tuz eklemeyin. Ayrıca işlenmiş gıdalara ve hazır yemeklere ambargo koyun. Bunların yerine yemeklerinizi limon suyu veya taze otlarla çeşnilendirin. Alkolden de uzak durun.
 

Beyaz un:
 

Beyaz pirinç ve beyaz unlu gıdalar sindirim sisteminize rahatsızlık verir. Beyaz ekmek yerine çavdar ekmeği ya da esmer ekmek deneyin. Kahvaltıda mısır gevreği yerine taze meyve ve yoğurt yemeyi tercih edin.
 

Gazlı içecekler:
 

Yap-boz diyetlerden, şeker ve düşük karbonhidratlı gıdalardan uzak durmalısınız. Bu gıdalar sorbitol, mannitol gibi yapay tatlandırıcılar içerir ve bağırsak sorunlarına yol açarlar.
 

İçecekler:
 

Yağ fazlalıklarından kurtulmak ve selülite karşı savaş açmak için bolca su tüketmeniz gerekir. Ancak gerekli su miktarını dışarıdan yeterince alamadığımız için, nutrikozmetik olarak konumlanmış, toz formatındaki besin takviyelerinden yararlanabilirsiniz.